İSTANBUL KAHVE KOKTU!

Kültürün her türlüsünün aynı ortamda yaşamaya çalıştığı İstanbul’da yine bir ilk gerçekleşti; İstanbul Coffee Festival. Her şeyin festivali olduğu gibi neden kahvenin de olmasın? Kahve tutkunları ve daha yolun başında olan meraklıları 25-28 Aralık tarihleri arasında Galata Rum Okulu’nda bir araya geldi. Kahve kokusunun sabahtan akşama hiç de baymadığı etkinlik oldukça ses getirdi.

Kahvenin dünya üzerinde 250 milyondan fazla kişiye iş sağladığını, 42 adet kahve çekirdeğinden sadece bir fincan espresso yapılabildiğini, Türkiye’de yıllık kişi başı kahve tüketiminin sadece 600 gram olduğunu, bu sayının Avrupa ortalamasının 6,5 kilo, Amerika ortalamasının 11,5 kilo olduğunu biliyor muydunuz? “Bir kahvenin kırk yıl hatırı var” sözünden mütevellit belli ki ülkede kahveyle arası pek iyi değil herkesin. Şehirde zincir kahvecilerden hemen her gün kahve alanların oranı yüksek olmasına rağmen Anadolu’da kahve alışkanlığı hiç olmayanlar memleket ortalamasını düşürüyor ne yazık ki.

Tipik bir İtalyancasına, sert ve sütsüz kahvelerden hoşlanmışımdır hep. Bir latte ya da karamel soslu bir macchiato asla ilgimi çekmemiştir. İstanbul Coffee Festival’de öyle kahveler vardı ki bugüne kadar “kahve” adı altında bir sürü fake tatlar deneyimlemiş olduğumu fark ettim.

Son iki yılda İstanbul’da çok iyi butik kahve dükkanları açıldı ve dahası kendi kahvesini evinde yapmayı öğrenen pek çok kişi oldu. Festival yetkilileri Türkiye’nin gerçek kahveyle henüz tanıştığını, butik kahve dükkanlarının içki ruhsatı aldığını ve çok yakında alkollü kahvelerin elimizden düşmeyeceğini söyledi.

Peki kahveyle bu kadar geç tanışan ve hala az içen bir toplumdan festivale günlük katılma bedeli olarak 40 TL alınması doğru muydu? Kahveyle yeni tanışanlar için bence değil. Kahveyi dışarıda içmek kadar evde içmek de keyifli tabii. Her gün kahve için çok para harcamak istemeyenler bugünlerde en az bir kahve dükkanında olduğu kadar başarılı kahveler yapan kahve makinalarını keşfetti. Ben şahsen, bizzat, kendim bugün bir arkadaşım için hediye almayı düşünecek olduğumda ilk tercihimi yıllar boyunca kullanacağı ve hep beni anacağı bir kahve makinasından yana kullanıyorum.

Sadece kahvenin değil, gurme lezzetlerin, canlı müziğin ve yarışmaların da yer aldığı festivalin mottosu her yerde yazıyordu;

“biraz kahve + biraz düşünce = daha çok yaratıcılık”

Yaratıcılığın çok da tavan yapmadığı festival yine de gerçekleştiği için tatlı ve önemliydi. Kahvede bulunan kafeinin içildikten iki saat sonrasına kadar daha iyi odaklanabilmemizi sağladığını da söylemeyi unutmayalım.

Kahve bambaşka bir kültür tıpkı viski gibi, herkes tatmayı bilemez. İlk yazı kahve üstüne olunca Asmalımescit’in Şişhane tarafında Meşrutiyet Caddesi üzerinde açılan, mimarisi ve dekorasyonuyla sizi içeriye çeken Türkçe anlamı “kara çukur” anlamına gelen Noir Pit‘ten bahsetmeden geçemeyeceğim. Nereden baksanız henüz çok taze olan bu dükkana henüz girmeden şöyle bir karşıdan baktığınızda kendinizi Avrupa’nın deluxe cafe-pub’larından birinin önünde duruyorsunuz gibi hissedebilirsiniz. Beyoğlu Belediyesi’ne gelmeden caddenin sol tarafında Baylo’yu geçtikten bir sonraki köşede yer alan Noir Pit’in vitrinini tokken görseniz de kendinizi şımartma güdünüz sizi zaten çoktan içeriye çekecek. Dekorasyonu sarkan avizesinden resimlerine kadar çok kalabalık ama bir o kadar da zevk dolu. Self servis çalışan dükkanın önünde iki masalı minik bir balkonumsu dış alanı da var.

Kahvenin zevk işi olduğunu düşününler yazıyı bitirir bitirmez ne yapacağını zaten biliyor.

Lezzetlerce…

Adres: Asmalımescit Mah. Meşrutiyet Cad. No 109/A, Beyoğlu / İstanbul