Paris, şampanya ve rüyalarla beslenen uyumak bilmez bir başkent. Dahası; dünyanın sanat ve kültür uzmanları için sarsılmaz bir doğal cazibe merkezi. Nasıl olduğunu anlayamadan kendimi caddelerinde bulduğum aşıklar için bir mıknatıs olan şehrin en önemli noktalarını sizin için gezdim, tattım, deneyimledim. Bir ay gitmek için gün saydığım, yanıp tutuştuğum Paris, beş günde bir rüzgar gibi geldi geçti. İki farklı yazıda anlatacağım Paris tatilimle umarım size ilham olurum.
Ulaşım dünyanın en kolay işi
Paris, raylı sistem olayında dünyanın ilki. 1900’lü yıllarda inşa ediliyor. Tüm Avrupa bilhassa metro konusunda Paris’i örnek almış durumda. RER B kod ismi verilen banliyö şehir treni Charles De Gaulle’ü Gare Du Nord’a ve ötesine bağlıyor. İstanbul’dan uçtuğunuz takdirde şehrin daha az tercih edilen havaalanı Orly’e değil çoğunlukla zaten Charles De Gaulle’e uçuşlar bulmanız mümkün. Bu havaalanı üç terminalden oluşuyor, hangisine inerseniz inin Gare Du Nord ana tren ve metro istasyonuna varmanız için Terminal 3’e gitmeniz (Paris Par Train tabelalarını takip edebilirsiniz) ve oradan 10 dakikada bir kalkan trene binmeniz gerekiyor. 30 dakika süren yoluculuğun bedeli 9.50 Euro. Alternatif olarak Roissybus servisi ile Opera’ya gidebilir buradan karışık da olsa aktarma yapabilirsiniz. “Ben hiç bu toplu taşıma ile uğraşamam” derseniz daha az toplu taşıyan ve kişi başı 30 Euro kadar bedelli Türklerin işlettiği ve Türkçe konuşup daha kolay yer bulabileceğinizi düşündüğüm ‘Türk Dolmuşu’nu tercih edebilirsiniz ya da 50-70 Euro’yu gözden çıkarıp taksi de alabilirsiniz.
Gare Du Nord’a geldiğinizde sizi toplamda 300 istasyonu olan 5 hat olarak ayrılmış (her hattın da kendi içinde 2-3’e ayrıldığını düşünürsek) birçok metro bekliyor. Az önce de belirttiğim gibi Paris iyi organize edilmiş ve tüm şehre ulaşım sağlayan bir raylı sisteme sahip ancak yeter ki haritaları iyi okuyabilin. 1, 2 ve 3. Bölgeler şehir içi saydığımız ve Fransa’da görmeniz gereken hatları oluşturuyor. 4 ve 5. Bölgeler ise banliyöleri, başka bir deyişle şehrin varoşlarını… Ama ne var ki Disneyland de banliyölerin birinde bulunuyor. Tek bilet 1.70 Euro, 10’lu bilet 12.70, zone 1-2-3 için günlük sınırsız bilet 6.60 Euro. Hatırlatmakta fayda var; Paris metro girişlerinde pek çok turnike ya da kapıyı açık bulup bilet okutmadan geçebilirsiniz ancak ne var ki bir sonraki istasyonda sizi bekleyen polisler olabilir. Deneyimle sabit anlatıyorum ki 8 Euro vermemek ya da şımarıklık yapıp okutmadan geçmek adına ben tam 33 Euro ceza yedim. Ha unutmadan, metrodan inecekken kapıları da kendimiz açıyoruz.
Muhteşem ama pahalı bir şehirdesiniz, bu yüzden ulaşım masraflarınıza dikkat ederek bütçe sınırları içinde gezinebilirsiniz. Şahsen, bizzat, ben, kendim ikinci günden itibaren ulaşımdaki kolaylıkları çözdüm, eminim siz de yapabilirsiniz.
Yemyeşil La Villette
Metro’dan 7. Line’a geçerek kalacağımız La Villette semtine ulaşıyoruz. Booking.com’dan satın aldığımız otel Forest Hill Paris La Villette çalışanları bizi tüm kibir ve ukalıkları ile karşılıyor. Satın aldığımız odamızı soyadımdan bulamıyorlar. Elbette bunun uydurulmuş bir oyalama, sabır sınama taktiği olduğunu bilerek hiç muhattap olmadan Booking.com’a bırakıyoruz tüm münakaşayı. Arbedesiz diyaloglar sonunda yangın merdiveni altındaki kötü odamıza götürülüyoruz ve yeniden bir telefon görüşmesi ile odamızı değiştirmelerini sağlıyorum. Bu yorucu ve saatler alan gereksiz oyalanmalardan sonra bu bölgenin 25 hektarlık engebeli park arazisine, bir göle ve şelaleye sahip olan ve otelin hemen arkasında yer alan popüler Buttes Chaumont Parkı’na atıyoruz kendimizi. Günlerden Perşembe olmasına rağmen çoluk çocuk tüm Paris atmış kendini çimlere. Soğutulmuş şampanyalarını güneşin altında yudumlarlarken çıplak ayakları ile toprağa basıp sinirlerini boşaltıyorlar. Malum Fransa zengin bir ülke ancak işsizlik burada da can sıkıcı boyutta. Öyle ya parkta yayılmak için bu kadar insanın tatil günü Perşembe olamaz öyle değil mi? Burası büyük ölçüde Fransa’nın siyahi sömürgeleri olan Fas, Cezayir ve Tunusluları barındıran bir yerleşim bölgesi olsa da caddeler geceleri canlanıyor. Cent Quatre Sanat Merkezi ve Zenith’teki konserlere gidilebilir ya da La Villette Kanalı üzerindeki barlarda vakit geçirebilirsiniz. İlk günün yorgunluğunu, biraz da araştırmadan lezzet konusunda hemen kolaya kaçmak için caddedeki ‘İstanbul’ isimli Türk restoranına oturuyoruz. Elbette bildiğiniz kırmızı etlerden karışık bir şölen ve yanına masa şarabı. 10 üzerinden 6 veriyoruz.
Paris’te ayakkabı çok önemli
Nasıl uyuduğumuzu bilmeden uyandığımız ikinci Paris günümüzde açık büfe otel kahvaltımızdan sonra ilk rotamız elbette Şanzelize. Otelin hemen önünde bulunan 7. Line üzerindeki Porte de la Villette metro istasyonundan (otele gelirken de kullandığımız) 10 durak sonrasındaki Opera’da iniyoruz. Şehrin müzik merkezi olan 9. Bölgede özellikle de Fauborg-Montmartre civarında sayısız tiyatro, müzikhol ve müze bulunuyor. Bu bölge 1920’lerden beri ayak direyen popüler bir eğlence noktası olan Folies Bergêre’e de ev sahipliği yapıyor. Alışveriş için büyük Galeries Lafayette and Printemps mağazalarına gidebilirsiniz. Opera’nın dev caddelerinde eczane sorduğumuz birkaç kibirli Fransız (İngilizce bildiklerine emin olmama rağmen- ki “eczane”nin Fransızcası da İngilizcesi ile aynı) bize cevap vermekten kaçınıyor. Oysa ki en şık kıyafetlerimizle değme Parissien’lere taş çıkartan bir havadayız. Parisliler ayakkabı konusunda çok seçici. Ayağımdaki pembe Nike Air Max’ler öyle bir ilgi çekti ki bir ara bu kadar gözden bacağım kırılacak falan diye korktum. Salaş değil şık şeyler seçin. Deri espadriller ve şık spor ayakkabılar bu mevsimde işinizi görecektir.
Dünyanın en büyük dönme dolabı
Concorde Meydanı’na doğru ilerliyoruz. 8. Bölgede Şanzelize Caddesi’nin başında bulunan meydan Bordeaux şehrinin Quinconces Meydanı’ndan sonra Fransa’nın ikinci en büyük meydanı. Şehrin pek çok yerinden görülebilen La Grande Roue’yu gördüğümde deliye dönüyorum heyecandan. 1900 senesinde inşa edilmiş 100 metre yüksekliğindeki bu dev dönme dolap 1980’e kadar dünyanın en büyük dönme dolabı unvanının sahibi imiş. 2 tam tur dönerken yükseklik heyecanından manzaranın güzelliğini ancak ikinci turda yaşayabildim. 12 Euro verip en tepedeyken Eyfel’e selam çakmanın keyfi ise paha biçilemez.
İndiğimizde hemen yan tarafına konuşlanan tatlıcılar, dondurmacılar, krepçiler, wafflecılar bizi bizden alıyor, biz de onlardan birer tane… İstikamet Eyfel!…
Bir alışveriş sadisti; Şanzelize
Eyfel’e yürürken kullanmanız gereken yol elbette Şanzelize Caddesi. Burada Cumhurbaşkanlığı konutu olan Êlysêe Sarayı ve İçişleri Bakanlığı gibi hükümet binaları da bulunuyor ama sizin dikkatinizi çekecek olan filmlere konu olmuş dünyanın en ünlü markalarının bulunduğu alışveriş çılgınlığı. Hani nasıl derler; bazıları ava çıkar, bazıları kredi kartını kullanır. Bu seçkin alışveriş caddesinde Bvlgari, Cartier, Louis Vuitton, Yves Saint Laurent gibi mağazalardan (eğer boğazda bir yalınız yoksa) 750-1000 Euro’ya ancak bir eldiven ya da bir aksesuar alabilirsiniz. Çanta ya da bir elbise şöyle dursun hayaller Paris, hayatlar Kapalıçarşı. Alışveriş ateşini çabuk söndürebilirseniz etraftaki restoranlar ve kafelerde geleneksel Fransız lezzetlerini ferdi bütçenizle deneyimleyebilirsiniz.
İşte o meşhur foto yeri
Rossini, Verdi ve Balzac’ın sanatsal mirası 16. Bölgeyi dolduran zarif evler, elçilikler ve konsolosluklarda hayat buluyor. Tablo güzelliğindeki Passy tepelerindeki Balzac Müzesi eskiden efsane sanatçının eviydi ve Paris’e giden herkesin Eyfel’i arkasına alıp fotoğraf çekmelere doyamadığı yer tam da burası.
Paris ile ilgili izlenimlerime gelecek yazımda devam edeceğim.