Bir Noel Masalı: Alsace

Bir Noel masalına uyanmak ister misiniz? Derin bir nefes alın ve sihir başlasın!
Yıllardır her Aralık ayında heyecanla Noel pazarlarının peşine düşerim. Paris, Londra, Oslo, Prag, Viyana, Kopenhag, Basel, Salzburg, Berlin hepsi ayrı güzeldi. Ama bir bölge var ki Noel zamanı bambaşkadır. Bugüne kadar gezdiğim pazarlardan en çok etkilendiğimi seçmem gerekseydi hiç düşünmeden Alsace dökülürdü anılarımdan.

Şehrin bir ya da birkaç noktasında, genellikle de en önemli meydanlarında, katedralin önü olması muhtemel, dev yılbaşı ağacının etrafında oluşturulmuş Noel pazarına, ışıl ışıl kapılarından girip, hediyelik eşya ve yerel yiyeceklerin satıldığı tezgahların oluşturduğu geçici kurulmuş sokaklarda dolaşıp çıkmak değil anlatacaklarım.

Bir köyde gözünü açmak ve kendini Noel diyarında bulmak. Zencefilli kurabiye evlerin arasında, yüzlerce yılın ayak izlerini barındıran taş sokaklarda yürümek, kazanlarda ısıtılan Noel iksirinden içerken sokağa serpiştirilmiş kütüklerin ateş dansına kapılmak, sıcacık kestanelerin başında heyecanla beklemek, sokaklarda kaybolmak, zamanı yitirmek… Alsace köyleri Kasım ayı sonunda Noel’e yüreğini açar ve Aralık sonuna kadar- hatta bazı köyler Ocak ilk hafta dahil-konuklarını sokaklarına davet eder.

Colmar

Bu kasabada gece mutlaka yaşanmalı. Biz kış akşamının erken karanlığında varmıştık, adeta bir operada hissetmiştim kendimi. Salon henüz karanlık, gösteriyi heyecanla bekliyorum ve perde…  Colmar tüm görkemiyle karşımızda. Kanal üzerinde evlere yansıtılmış gece mavisi, düş pembesi ışıklar. Yılbaşı süslerinden eksik kalmış bir tek pencere yok galiba. Hepsi kendi dilini konuşuyor, prototipler yok burada, neşe var, heves var, gönülden var her şey, görevden değil sanki.

Güneşli bir sabahta bambaşka bir Colmar’a uyanıyoruz. Kar henüz uğramamış buralara ama her yer karlı bir yılbaşı sabahı duygusunu yaşatıyor.

Kanal boyunca yüzyıllardır bozulmadan kalabilmiş evlere bakmaya doyamıyorum. Köprülerin korkulukları yılbaşı süsleri ile donatılmış. Vitrinler bir kış masalının sihirli karakterleri ile dolu. Kayakları elinde yola çıkmaya hazır Noel babalar, simli beyaz kazakları ve bereleriyle tombik bebekler, geyikler, kızaklar, kozalaklar… Sokaklarda yürüyüşümüz uzadıkça uzuyor, her binada her dükkânda tüm detaylarıyla yılbaşı havasını içimize çekiyoruz.

Colmar’a gelmişken yılbaşı ruhumuzu soldurmadan güzel bir insana selam yollamayı ihmal etmeyelim derim. Anthony Bourdain’in son postunda yayınladığı restoran burada. İster önünden geçin ister masasına oturun, sadece ona gülümseyin, o da size gülümseyecek eminim.

Eguisheim

Minyatür orta çağ köyünde daracık taş sokaklar, her biri ayrı renk, dönemin tipik yarı ahşap evleri arasında adımlarınızı olabildiğince yavaş atmanızı öneririm. Rahat olun çünkü köy zaten avuç içi kadar.

Ben bina cephelerinde asılı dövme demirden tabelalara hayran olmuştum. Her sokakta görmek mümkün.

Alsace bölgesinde tüm köyler şarap bağları ile çevrili. Bulunduğumuz toprakların ürünlerini değerlendirmek gezdiğimiz yerlere verdiğimiz değeri yansıtmaktır diye düşünürüm her zaman. Yörenin üzümlerini ve şaraplarını keşfetmenizi tavsiye ederim. Ben genelde restaurantların “house wine” adıyla sunduğu kendi üretimlerine şans vermeyi seviyorum.

Sokaklarda dolaşırken kazanlarında sunulan sıcak şarapları ve lezzetli kestaneleri tatmadan geçmeyin. Sıcacık baharat kokulu şarapları küçük bir fiyat farkı ödeyerek seramik kadehlerde alabilir ve evinize götürebilirsiniz.

Bölge şatoları ile de ünlü. Hepsi birbirinden görkemli seçenekler var. Biz

Château du Haut-Koenigsbourg ziyaret ettik. Ben şatodan daha da fazla yürüyüşü sevdim aslında. Arabamızı aşağıda bırakıp şatoya tırmandık. Muhteşem ağaçların arasından kıvrılarak yükselen toprak yollarda son derece keyifli bir gezinti yapmış olduk.

Alsatian cuisine: Bölgenin mutfağı hem Fransız hem Alman yemek kültüründen etkilenmiş ve iki ülkenin mutfağı yeni bir yemek kültürü ortaya çıkarmış. Özellikle Strazburg olmak üzere rota boyunca Alsatian yemekleri tatmanız mümkün.

Kısacık bir farkındalık arası verelim mi?

An’da kalıyoruz şimdi, dün yok burada, yarın yok, şimdi var. Bir an durun ve hayal edin, kimler kimler geçti buradan koşarak, hızlı adımlarla belki ağır aksak. Kaçı durdu ve bastığı taşı hissetti bilinmez. Siz durun, evet durun öylece. Gözlerinizi kapayın bir an ve nerede olduğunuzu hissedin sonra o durduğunuz noktada gözlerinizi açın ve Orta Çağ’dan bu yana narin yapısıyla orada duran o eve bakın, inceleyin. Gelişigüzel dizilmiş taşların düzensizliğindeki ihtişamı, çatısındaki kiremitlerde yeşeren dirençli güzelim otları, evin zirvesinden bize bakan horozu ki o inanç ve ümidin simgesi olmuş yıllarca… evet kim bilir ne detaylar buldunuz bakınca görünür olan.  Bu küçücük ev 700 yıldır orada duruyor, görün onu, hissedin köyü. Etrafınızdan akıp gitsin kalabalıklar, derin bir nefes, nefesiniz içinizde aksın taa ayak tabanlarınıza kadar ve bırakın nefesinizi taşa, teşekkürlerinizle. Evet şimdi hazırsınız, bu masalın baş kahramanı olmaya…

Bizim rotamız şöyleydi: Basel, Eguisheim, Colmar, Kaysersberg, Ribeauville, Obernai, Strasbourg, Freiburg.

Dört günlük tatilde, üç ülkeden geçtik ve yorucu olmadı çünkü yerleşimler arası mesafeler oldukça kısa.

Ama benim size önerim rotasız plansız gitmeniz.

Rotanız yolda oluşsun, izin verin yüreğinize o göstersin köyleri, yolları, kapıları, sokakları. Akışta kalmanız dileğiyle, mutlu Noeller, muhteşem bir yeni yıl dilerim.

Şebnem Bengi Keskin