6 KLASİK GYM MİTİ

Spor salonları yalan dolan hile hurdanın döndüğü yerlerin ilk beşinde yer alır bence. Neden? Çünkü her meslek dalında olduğu gibi sporda da çok fazla hurafe vardır. Antrenörlere sorsanız, hepsi konularının uzmanıdır. 3-5 karın egzersizi bilen antrenör pilates eğitmenine laf atar, pilates eğitmenleri aman canım yoga da neymiş, bir kere bilimsel değil dedikten hemen sonra kötü cadı kıvamında kahkahalar atarlar. Öyle inanarak yaparlar ki bu kötülüğü, öyle rahat yayarlar ki inandıkları hurafeleri, saruman kahkahalarını duyamaz bu adamların. Antrenörler mitlerle beslenir, varoluşlarını mitlerle sürdürürler ve o mitlerle salona gelen zavallı bünyeleri, en iyi ihtimalde spordan soğutabilirler. Ha şimdi böyle söyleyince, sanki ben çok biliyorum gibi olacak; ama bence bilgiye aç olmak, ‘’ben oldum abi gerisi düşünsün’’ tipinde bir antrenör olmaktan iyidir. Okumak, araştırmak, doğrusunu öğrenmek şart. Öğrenmeyi sürekli arzulamak şart.

Okuyalım bakalım o zaman biz de… Neymiş bu en temel gym mitleri…

1.Ne kadar çok terlersen o kadar çok kilo verirsin!

Yaz gelmeye başladığında özellikle kadınlara bir haller olur. Mart ya da nisan oldu mu, kadınları bir telaş sarar. Neden? Çünkü ismi lazım değil, o süper sevdiğimiz mağazalar başlarlar bikinileri, şortları meydanlara çıkarmaya. Biz kadınlar da, bir o mağazalardaki bikinilere bakarız, bir de malum göbeğimize. Tatili hesaplarız ardından… Hmmm üç ay, yeterince makul bir süre, bence girerim bu bikiniye der, başlarız maratona. Buraya kadar sorun yok bence, aynadaki görüntüyü sevmemek, ona meydan okumak da herkesin hakkı. Lakin gidilen yollarda bazı arazlar ortaya çıkar. Kadınların en sık düştükleri hataların başında, tabi mevzu bu bikini vücuduna sahip olmak olduğunda, terleme yoluyla aşırı zayıflamaya inanmaktır. Spor salonunda termal kıyafetler, hava aldırmayan eşofmanlara girilir, dışarıdaysa güneşin altında heba olunur. Vücut ısısının belli bir alana kayması, metabolizmanın yağ yakım aralığına girmesinde sıkıntı yoktur elbet ama güneşin altında antrenman yapmak ya da havasız koşullarda terlemek vücutta ciddi su kayıplarına neden olur. Terlemek tabi ki de yağ yakımı için önemli bir süreç gibi görünse de,  dehidrasyon tehlikesini aman göze almayın ve cildinizde sıcağa bağlı oluşacak isilik, sivilce gibi riskleri de göz ardı etmeyin. Ayrıca açık havada antrenman yapacaksanız güneş kreminizi almadan dışarı çıkmayın.

2.Antrenmandan önce mutlaka esneyin!

Esneme antrenmanın olmazsa olmazıdır. Lakin antrenmandan hemen önce yapacağınız agresif bir esneme antrenman esnasındaki sakatlık olasılığınızı arttırabilir. Bunun yerine doğru ve yerinde yapılan bir ısınma, antrenman öncesi için daha uygun bir seçenektir. Antrenman sonrası yapılan esneme ise her ne kadar şart gibi görünse de, onu da kontrollü olarak yapmakta fayda var. Peki biz bu esnemeyi ne zaman yapalım da doğru olsun diye soruyorsanız, bence esnemeyi antrenmanın kendisinden ayırın. Misal haftada bir günü yoga stüdyosunda geçirin. Bilin ki o gün esneme gününüz ve sadece o iş için salondasınız. Hayat uzun, her anı doya doya, sakin sakin yaşamak lazım. Her şeyi ard arda sıkıştırmanın manası yok. Sporda maksimum verim için, antrenmana dair her şeyi birbirinden ayırmakta fayda var.

3.Su içmek için terlemeyi beklemeyin, antrenman esnasında sürekli su için!

Su en popüler içeceklerdendir. E mecburen öyle! Çünkü ne yaparsanız yapın, ne içerseniz için, suyun yerine geçebilen bir sıvı içecek daha yok. Diyeceksiniz ki, bazı memleketlerde su yokmuş, onlar hep soda içiyormuş falan. Ben onu bunu pek bilemeyeceğim elbet, herkesin kendi tasarrufu der çıkarım işin içinden; ama susuz yapamayız onu bilirim. Normalde günlük su ihtiyacımız, azıcık aktivite içinde olduğumuz zamanlarda bile, 1.5-2 litre iken, spor yaptığımız günlerde, sporun içinde az az 1 litre civarı su içilmesi öneriliyor. Bunlar ortalama rakamlar elbet, daha fazlası ya da daha azını tüketmek tamamen kişinin tasarrufu; ama azında vücut su kaybediyor ki bu iyi bir şey değil. Fazlasında da vücutta sodyum dengesi bozulmakta imiş. Yani aslında ne azı ne fazlası iyi değil. Dolayısıyla aman da spor yapıyorum, su içmem çok lüzumlu deyip, harıl harıl ve sık sık da su içmeyin. Hyperhydration diye bir mevzu var, onu da kısmetse ilerde bir zaman yazarım.

4.Sıkı giysiler antrenman veriminizi arttırır!

Dar taylar, popo kaldıran eşofman altları, vücut detaylarınızı minimalize eden çeşit çeşit fitness ekipmanları… Niye var ki bunlar? Çünkü kadın dediğimiz ay parçası türün şöyle bir özelliği var: ne kadar ufak tefeksen o kadar makbulsün demişler, inanmış kadın da…. Kadın istiyor ki, vücudunda temel kıvrımlar dışında fazlalık olmasın, kollar bacaklar kalçalar şekilli olsun ama büyük de olmasın. Bu yüzden fitness salonları da ”aman hocam erkek gibi olmayayım” diyen kadınlarla dolu. Hayır, nasıl olacaksak? Benim kişisel olarak en anlamadığım mevzudur bu; hepimiz birer Wonderwoman olsak olur misal ama tabi Wonderwoman da aşırı fit yani şimdi. Minimal bir yanı yok dersek yalan olur. Dolayısıyla minyon olmaktan kasıt fazlalıklardan sıyrılmaksa, kabul… Oldukça yerinde bir istek. Lakin bunu sizi antrenman esnasında sıkıp, kan dolaşımınızı negatif etkileyecek ve ödemelere sebep olacak kıyafetlerle yapacaksanız, orada durun ve bir kez daha düşünün derim.

5.Kinesio Bantlar antrenman veriminizi arttırarak eklemlerinizi korur, kas gelişiminizi arttırır!

Kinesio bantlar ilk olarak 1980 yılında Japonya’da geliştirilmiş ve bel, boyun, sırt ağrıları gibi sık rastlanan spor sakatlıklarını ortopedik ve nörolojik olarak çözme kökenli kullanılmıştır. Bizde de özellikle voleybolcularda, basketbol oyuncularında ve yeni nesil CrossFit sporcularında sık sık gördüğümüz türde bir ekipman haline gelmişlerdir. Eklemleri ve kaslardaki sıkıntıları rahatlatmak amacıyla kullanıldığı bilinse de bence sakatlığın olduğu bölgeyi desteklerken aynı zamanda aşırı yoğunluktaki bir antrenmanı destekleyecek türde mucizevi bir ekipman değildir. Sakatlığını rahatlatmak mı istiyorsun? Kullan bence; ama dinlenerek. Lakin maksadın bu banda dayanıp, sakatlığına rağmen antrenman yapmaksa, kolay gelsin…

6.Antrenman sonunda buz havuzuna atlamak iyileşme sürenizi arttırır!

Klasiktir. Fitness ünlülerinden, UFC dövüşçülerine kadar birçok insan yoğun antrenman sonrası buz küpleriyle dolu havuza atlarlar. Ben kendi adıma bunu düşünürken bile, kendimi tazılardan kaçmaya çalışırken, soğuk gölü geçmek zorunda kalan Sansa Stark gibi hissediyorum. Girsem o küvete, kesin ölürüm gibime geliyor. Fakat azımsanmayacak sayıdaki insan da bunu yapıyor. Niye yapıyor? Çünkü iyileşmeyi, kas yapılanmasını arttırıyormuş. Farklı bir bilimsel gerçek de bize diyor ki; iyileşme ve yapılanma tamamen yaşa bağlı bir olaydır. Antrenman sonrası sağlam bir dinlenme süreci zaten kas kazanımınızı olumlu şekilde besler. Ben donma riskine karşın, bu teze bel bağlıyorum. Konforlu evimde dinleniyorum. Zira alternatifi var. Seçim sizin elbet.

Özetle; doğru şekilde antrenman yapın, doğru şekilde beslenin, su miktarınızı doğru ayarlayın, vücudun her bir kısmı, her bir ihtiyacı için farklı vakitler yaratın, zaman yönetiminizi doğru yapın, nefes alan kıyafetlerle antrenman yapın, sakatlıklarda dinlenin ve aktif iyileşme anlarınızın tadını çıkarın. Kendinizi her halinizle sevin, sevgiyle kalın.